Son dönemde artan kadına şiddeti olaylarının yeni bir örneği, geçtiğimiz günlerde bir sokakta yaşandı. Uzaklaştırma kararı alınan bir birey, karara rağmen cüretkar bir şekilde sokak ortasında silahını çekerek kurşun yağdırdı. Bu olay, yalnızca yaşanan anın korkusunu değil, aynı zamanda hukukun ve koruma tedbirlerinin yeterliliğini de sorgulattı. Olayın detayları ve toplum üzerindeki etkileri, bir kez daha bu tür kararların ciddiyetinin altını çizmektedir.
Olay, şehir merkezinde yoğun bir alışveriş caddesi üzerinde meydana geldi. Edinilen bilgilere göre, 32 yaşındaki H.S., önceden tanıdığı bir kadından uzaklaştırma tedbiri almıştı. Geçtiğimiz hafta, mahkeme kararıyla birlikte H.S. için koruma sağlanmıştı. Ancak bu karar, H.S.'nin kadına yönelik tehditlerini ve güçlü bir silahlanma sürecini engelleyemedi. Olayın vuku bulduğu gün, tanıklar, H.S.'nin caddede gergin bir şekilde beklediğini ve hızlı bir hareketle kadının yanına doğru ilerlediğini aktardı. Alkollü olduğu belirtilen H.S., bu sırada yanındaki ruhsatsız tabancayı çekerek ateş etmeye başladı. Yapılan araştırmalar sonucunda, H.S. toplamda 7 kez ateş etti, bu sırada diğer vatandaşlar da büyük bir panik ve korku içinde kaçmaya çalıştı.
Tanıkların ifadelerine göre, yapılan bu saldırıdan sadece hedef alınan kadın etkilenmedi; çevresindeki insanlar da kurşun yağmurunun tehdidi altındaydı. Polis olay yerine hızlı bir şekilde intikal ederken, H.S. kaçmaya çalıştı. Ancak güvenlik güçleri, çevre güvenliğini sağladıktan sonra H.S.’yi kısa sürede yakaladı. Olay yerinde bir kişi yaralanırken, asıl hedef olan kadının ise durumunun ciddi olmadığı öğrenildi. Yaralı, hemen hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Sokak ortasında yaşanan bu kanlı olay, hem güvenlik güçlerini hem de yerel halkı derinden sarstı.
Bu tür olayların Türkiye genelinde artışı, toplumsal bir yaraya işaret ediyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına alınan uzaklaştırma kararlarının yetersizliği, pek çok kadın için hayatı tehdit eden bir duruma dönüştü. Hukuki mekanizmaların işlememesi, zaten korku içinde yaşayan kadınların yaşamını daha da tehditkar hale getiriyor. Olaydan sonra açıklama yapan kadın sığınma evi temsilcileri, bu gibi saldırıların, şiddet gören kadınların sistematik olarak dışlandığının ve korunmadıklarının bir göstergesi olduğunu belirttiler.
Özellikle mahkeme kararlarının uygulanmasına dair eksiklikler, mağdurların daha fazla güvende hissetmemesiyle sonuçlanıyor. Kadınlar, kendilerini emniyet içinde hissetmek istediklerinde, koruma tedbirlerinin etkili bir şekilde hayata geçmemesi, onların hayatlarını riske atmakta. Uzaklaştırma kararı gibi hukuki önlemler alındığında, uygulama süreçlerinin hızlandırılması ve devamlı takibi büyük bir önem arz ediyor. Bu noktada kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve toplumda bu tür şiddet olaylarına karşı bir duyarlılık geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Olay sonrası başlatılan soruşturma kapsamında, H.S. tutuklandı ve mahkemeye sevk edildi. Gözaltına alınan şahsın ruhsatı olmayan bir silah taşıması, olayın daha da vahim bir hali olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, yaşanan bu olay, medyada geniş yankı buldu ve birçok sosyal medya platformunda tartışmalara yol açtı. Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve bu tür olayların önüne geçmek için toplumsal bir kampanya başlatılması gerektiği dile getirildi. Sonuç olarak, bu tür olaylar, yalnızca bireyleri değil, aynı zamanda toplumumuzu da derinden etkileyen bir mesele haline geliyor.
Özellikle bu olayın ardından, kadın hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve bireyler, şiddete son vermek amacıyla harekete geçmesi gerektiğinin altını çizecek kadar kararlı. Unutulmamalıdır ki, her birey kendini güvende hissetmek ve hakkını korumak adına toplumun bir parçasıdır. Bu nedenle, kadına yönelik şiddeti sona erdirmek, sadece hukuki bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.