Rusya, dünya jeopolitiğinde giderek artan bir etkileyicilik sergileyerek, nükleer denizaltılarını izleyen devletlerin dikkatini üzerine çekiyor. Bu durum, yalnızca askeri bir strateji değil, aynı zamanda küresel dengeyi değiştirmeye yönelik bir adım. Putin yönetimi, nükleer denizaltılarını kullanarak hem savunma hem de saldırı gücünü artırmayı hedefliyor. Son dönemlerde, Batı ülkeleri, Rusya’nın askeri hareketliliği ve denizaltı filolarının hareketliliğine dair kaygılar taşıyor. Peki, Putin’in bu gizli savaşı tam olarak nedir? İşte, nükleer denizaltıların izlenmesinin arka planı ve dünya üzerindeki etkileri.
Rusya, Soğuk Savaş döneminden bu yana denizaltı kuvvetlerine yatırım yapmayı sürdürdü. Özellikle nükleer denizaltılar, ülkenin stratejik bir silah sistemi olarak ön plana çıkıyor. Bu denizaltılar, düşman radarlarından kaçabilen ve denizlerin derinliklerinde gizlenebilen özellikleri ile öne çıkıyor. Putin’in liderliğinde, Yeraltı ve Deniz Kuvvetleri'nin modernizasyonu için yapılan yatırımlar ve geliştirmeler, Rusya’nın askeri gücünü artırmayı hedefliyor. Özellikle Kuzey Kutbu gibi stratejik bölgelerde sergilenen denizaltı hareketliliği, Batılı ülkeler tarafından dikkatle izleniyor. Rus hukuku, denizaltılarının gizlilik ilkesine dayanırken, bu durum çoğu zaman uluslararası sular üstünde kaygı yaratıyor.
Batılı istihbarat servisi, Rusya'nın nükleer denizaltılarını izleme sürecini çok ciddiye alıyor. Özellikle son yıllarda yaşanan askeri tatbikatlar ve yeni nesil denizaltıların devreye girmesi, uluslararası güvenliği tehdit eden unsurlar arasında yer alıyor. NATO, Rus denizaltılarının hareketlerini sürekli olarak takip ederken, bu durum bir tehdit algısını da beraberinde getiriyor. Rusya’nın denizaltı filosunun, kıyı ülkeleri üzerinde beslediği baskı ve stratejik avantaj, özellikle Baltık ve Karadeniz bölgelerinde hissediliyor. Belarus’a yakın denizaltı faaliyetleri, bölgedeki istikrarsızlığı artırıyor ve NATO’nun tepkisini çekiyor.
Son yıllarda, Rusya'nın nükleer denizaltılarını kullanarak gerçekleştirdiği tatbikatlar, Batılı ülkelerle arasında oluşan gerilimleri daha da tırmandırıyor. Bu durum, nükleer savaş ihtimalinin de aslında göz ardı edilmemesi gereken bir faktör olarak raflarda durmasına neden oluyor. Nükleer denizaltının düşman ülke sularına girmesi ve bu sular üzerindeki istihbarat çalışmaları, aynı zamanda güç gösterisi olarak da değerlendiriliyor. Özellikle Karadeniz’de gerçekleşen olaylar, Rusya’nın denizaltı stratejilerinin sıklıkla gündeme gelmesine yol açıyor.
Umarız ki, dünya genelinde hem askeri hem de siyasi liderler, bu tür stratejik senaryoları değerlendirirken, barışçıl çözümlere odaklanmayı seçerler. Aksi halde, nükleer denizaltılar ve onların üzerinde gerçekleştirilen izleme çalışmaları, yeni bir Soğuk Savaş döneminin başlangıcının habercisi olabilir.