Gazze’nin kanlı sokaklarında yaşayan bir kadın, sıradan bir yaşam sürerken, bir gün ölümle yüzleşeceğini bilen insanlardandı. Fatma, savaşın getirdiği karanlık gerçeklikleri cesurca belgeleyerek, hayatını güzel anılarla süslemek yerine acıyla dolu bir dünyanın hikayesini anlatmaya adadı. “Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun” sözüyle, yalnızca kendi bekasını değil, sahip olduğu değerleri, bir neslin yaşadığı zorlukları da dile getirmiş oldu. Onun ölümü, sadece bir kayıp değil, aynı zamanda gerçekleri göz ardı etmeyen bir bağışlama hikayesidir.
1975 yılında Gazze’de doğan Fatma, foto muhabirliği mesleğini seçerek genç yaşta savaşın ortasında bir yaşam kurmayı başardı. Savaşın ve çatışmaların her an yer aldığı bu coğrafyada, Fatma’nın cesareti ve azmi, onu birçok genç gazeteci için bir ilham kaynağı haline getirdi. İşini yaparken sürekli risklerin farkında olarak hareket eden Fatma, evrensel insan haklarını, savaş mağdurlarının sesini duyurmak konusundaki kararlılığı ile biliniyordu. Fotoğrafları adeta birer belge niteliğinde olup, Gazze’nin acılarına tanıklık ederken, aynı zamanda yaşam sevinçlerini de ortaya koyuyordu. İleri görüşlülüğü ve empati yüklü bakış açısı sayesinde, savaşın bomboş bıraktığı sokaklarda bile bir yaşam, bir umut bulmuştu.
Aldığı risklere rağmen, mesleğini sürdürmekteki ısrarı, aslında Fatma’nın Gazze halkına olan derin bağlılığının bir göstergesiydi. O fotoğraflarında yalnızca ne olduğunu değil, ne olabileceğini de bu halkla paylaşarak, onların mücadelesini daha görünür kılmayı başardı. Fatma, ölümünden önce yaptığı röportajlar ve çektiği fotoğraflarla, Gazze’nin acı tablosunu uluslararası platformlarda duyurmayı amaçladı. Bu etkileyici hikaye, onun ölümünden sonra da yankı buldu. Birçok gazeteci ve insan hakları savunucusu, onun vazgeçmediği misyonu sahiplenerek Fatma’nın bıraktığı mirası yaşatmaya çalışıyor.
Fatma’nın hayatı, onunla birlikte bir belgesel olarak da şekillenmeye başladı. Birçok insan, onun yaşamına dair hikayeleri ve çekimleri merakla izleyerek, savaşın gerçek yüzünü bir kez daha anlama fırsatı buldu. 2023’te yayımlanan “Fatma’nın Bakışı” adlı belgesel, onun objektifinden Gazze’nin karamsar ama bir o kadar da umut dolu hikayelerini ortaya koyuyor. Belgesel, Gazze’deki zor şartları ve insanları konu alırken, Fatma’nın insani perspektifini daha iyi anlamak için önemli bir kaynak oldu. Görüntüler, izleyicilere sadece bir savaş ortamını sunmakla kalmadı, aynı zamanda bir yaşam mücadelesinin, dayanışmanın ve insan olmanın da derin anlamlarını gösterdi.
Fatma’nın fotoğraflarındaki canlanma ve görsellik, izleyicilere sadece bir resim sunmaktan öte, onun içsel yolculuğunu da yansıtıyor. Ölümünden sonra onu anımsamak, birçok kişi için antik bir hafızayı tazelemek anlamına geldi. Hangi tarafa bakarsanız bakın, savaşın soğuk yüzüyle dolu olan Gazze’de, Fatma’nın olumlu enerjisi ve yaşam sevinci hep hissedildi. Onun hikayesi, yalnızca kendi hayatıyla sınırlı kalmadı; bilakis, onun anıları Gazze gerçekliğinin önemli bir parçacığı haline geldi.
Gözyaşları arasında anılacak olan Fatma'nın hikayesi, sadece savaşın dehşetine değil, aynı zamanda direngenliğine, umuda ve insan ruhunun özünde yatan savaşma iradesine de ışık tutuyor. Onun varlığı, savaşın ortasında hayaller kurmanın ve umudun ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Fatma’nın bıraktığı miras, bu zor coğrafyada yaşamaya çalışan insanların belleklerindeki yerini daima koruyacak.
Fatma, savaş muhabirliği yapan bir kadın olarak, hayatını o mesleğin getirdiği riskler üzerine kurdu; ancak aynı zamanda bu sorumluluğu üstlenirken, kendisi için bir kimlik inşa etti. Bugün onun cesareti, Gazze’deki birçok genç gazetecinin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Fatma’nın hikayesini anlatmak, onun hala yaşamakta olduğu bir yolculuğu da temsil ediyor. Gazze’nin sokaklarında atılan her adım, Fatma’nın bıraktığı cesur hafızanın devam ettiğinin bir kanıtı olarak belleklerimizde canlanıyor. Her fotoğraf, her anı, onun varlığını sürdürdüğü birer marta taşımaktadır. Fatma, aramızda olmasa bile, hala bizimle.